İmamoğlu: İstanbul canlarını çok yaktı, nasıl bir acıymış ki günlerce konuşuyorlar
İBB Başkanı İmamoğlu, kar yağışında balıkçıda yediğin yemeğin hâlâ konuşulmasını eleştirdi. MOBESE görüntülerinin servisine dikkat çeken İmamoğlu, "Bu talimatı kim verdi?" diye sordu.
DUVAR - İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, kentin Anadolu yakasındaki Kurbağalıdere hattında incelemelerde bulundu. İmamoğlu, iktidarın Kanal İstanbul projesiyle ilgili, “Başından beri ifade ettiğimiz bir şey var. Bu bir rant projesidir. Para kazanan aracıların tespit edilmesi lazım. Bu aracılar, bu komisyoncular, bu devlet görevlileri kim? Bu siyasiler kim? Bu işe aracılık eden, pazarlamacılık yapan kim? ‘Hazırlarız, yaparız, satarız, para kazanırız.’ Kimi satıyorsun? İstanbul'u satıyorsun. İstanbul'un en kıymetli, en hayati damarı dediğimiz, akan damarı, kanı dediğimiz o güzelim soluk aldığımız alanını peşkeş çekiyorsunuz. Kime? Bir avuç zengin olacak insana. Ne için? İstanbul'un geleceğini mahvetmek için” diye konuştu.
'14 KİLOMETRELİK BİR YAŞAM VADİSİ OLUŞTURUYORUZ'
Kurbağalıdere projesiyle ilgili de açıklamalarda bulunan İBB Başkanı, "Kurbağalıdere'nin tamamında, 14 kilometrelik uzunluğu içerisinde tabii ki bir yaşam vadisi oluşturuyoruz. Hem Ataşehir hem Kadıköy bölgesinde kalan ve Kurbağalıdere'yi etkileyen atık su, yağmur suyu ayrıştırma çalışmaları da bu işin bir kılcal çalışması. Bütüncül bu yolculuğun çok önemli olduğunu ifade edelim. O dönemin 350-400 milyonluk yatırımını bugünkü değerlerle vatandaşlarımızın anlaması için, neredeyse en az 2,5 kat çarpmanız lazım ki, daha iyi bu yatırımın değerini anlayabilelim” ifadelerini kullandı.
İmamoğlu, değerlendirmelerinin ardından gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. İmamoğlu’nun sorulara verdiği yanıtlar şöyle oldu:
SORUŞTURMALARI YAPILIYOR: (Eski Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın İBB tarafından Amerika'ya gönderildiği tespiti) İstanbul Büyükşehir Belediyesi, burs verebilir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, katkı sunabilir. Nasıl burs verir? Örneğini verelim mi? İşte bu sene 53 bin kişiye verdiği gibi. Fiyat, oradaki bedeli açıklar. Öğrenci başı 3 bin 200 lira. Bakınız benim, oradaki bizden burs alan 53 bin insanın tek bir kişisiyle dahi ne ilgim var ne bilgim. Adını bile bilmiyorum. Vatandaşlar sisteme başvurur ve oradan faydalanmaya uygun bir durumu var ise ekonomik olarak, İBB’nin bu imkanından faydalanır. Şimdi hanımefendinin yaşını tam bilmiyorum. Ama burada onunla yaşıt, aynı dönemde belki okumuş, belki şu an basında görev yapan ya da başka bir hususta görev yapan birçok insan olabilir. Yani şu geçmez mi aklınızdan? ‘Benim de haberim olsaydı 100 bin dolar burstan, hemen gider başvururdum.’ Hatta, ‘Ben ondan daha hızlı koşardım. Ben ondan daha iyi bilirim. Ben ondan daha iyi bir öğrenciyim’ diye aklınızdan geçmez mi? Geçer. Milletimizin bu anlamdaki parasını çarçur eden, kul hakkı yiyen hangi unsur varsa açığa çıkarılacak, hesabı sorulacak. Var mıdır başka? Vardır. Hepsi de yavaş yavaş gündeme alınıyor. Soruşturmaları yapılıyor ve teker teker de bununla ilgili süreçler ortaya konulacak.
HİÇ KİMSEDEN KORKMUYORUZ: (İBB’de terörle iltisaklı 557 kişinin olduğu iddiasıyla ilgili teftiş) Biz, teftiş edilmekten hiçbir zaman imtina etmedik. Teftiş edilmek kadar doğal bir süreç yoktur. Ama bunun aklı vardır. Bunun izanı vardır. Bunun hukuku vardır. Ne yazık ki bu akılsız, hukuksuz, biri bağırdı, haykırdı, çağırdı diye ortaya konan bu teftiş sürecinde bir uygulama başlatıldı. Uygulamanın şu an bizdeki görünen biçimi, ‘Burada bir şey yok, şuraya da bakalım. Şurada bir şey yok, oraya da bakalım’ biçiminde. Nereye bakarsanız bakın kardeşim. Biz, zaten şu an yönetim biçimimizde, bırakın müfettişi, vatandaş bile buradan baksa öbür köşeyi görecek bir şekilde yönetiyoruz. İhalelerimizi şeffaf yapıyoruz. İşlerimizi şeffaf anlatıyoruz. Hiç kimseden imtina etmiyoruz. Hiç kimseden korkmuyoruz. Çünkü işimiz hukukuna göre yapıyoruz. Bu teftiş noktasında aklı selim, vatanını seven, memleketi, devleti için hizmet eden saygıdeğer müfettişlerimize güveniyorum. Güven duymadığımız, bir kısım aklın talimatına göre değil, hukukun ve devletimizin o temel kurallarını onlara öğrettiği biçimde teftiş yapacaklarına inanıyoruz. Bu işin sonucunda bir şey çıkmayacağını da biliyoruz. Allah, bu yönde devam eden, hala bu şekilde hareket eden, hukuka uygun olmayarak adımlar atan o siyasilere akıl versin diye yıllardır dua ediyorum. Bir tek bu konuda duam tutmadı. Akılsızlıkta hani dibine kadar devam ediyorlar. 'Allah akıl versin' demeye devam edeceğim.
BENİM YEDİĞİM YEMEKTEN, GENEL BAŞKANIMIN NE HABERİ OLACAK?: (Kar yağışında balıkçıda yenilen yemek) Genel Başkanım o kadar yoğun ki, benim hangi yemeği yediğimi niye tariflesin veya niye takip etsin? Ama sorunuzun ironik bir tarafı var. Şu anki iktidarda görev alan, bakanından diğerlerine kadar, yediği yemekten zeytinine, ekmeğine kadar yukarıya haber verdiklerini tahmin ediyorum. Attıkları her adımda, onlardan izin almadan hiçbir şey yapamadıklarını tahmin edebiliyorum. Benim yediğim yemekten, Genel Başkanımın ne haberi olacak? Genel Başkanımızın işi başından aşkın, bizim işimiz başımızdan aşkın. Yani bir diplomatik yemek… Ama size de tavsiyem; bu sürecin biraz magazinsel tarafı bu. Ama esas ciddi tarafı, MOBESE meselesidir. Kişisel hayata müdahale meselesidir. Kişisel hayata müdahale edenlerin, hala bir açıklama yapmaması meselesidir. Niçin gidip İstanbul Valisi'ne, ‘Bu konuda niye adım atmadınız’ diye soru sormuyorsunuz? Bir programına katılın sorun. Ben sordum.
BAŞKA DERTLERİ YOK. ÇÜNKÜ İSTANBUL CANLARINI ÇOK YAKTI: (Gazetecinin 'normal kamera' demesi üzerine) Ne normal kamerası; MOBESE. MO-BE-SE. MOBESE’nin nasıl kullanıldığı belli hukukta. Suçlu tespiti. Bir suçun tespiti. Onun dışında hiçbir şekilde kullanılamaz, servis edilemez. 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası var bunun. O kameranın başında kim oturuyordu? Ona bu talimatı kim verdi? Hangi amiri? Onu o talimata hangi müdürü verdi? İstanbul Emniyet Müdürü bunun için bu işin içinde mi? İstanbul Valisi bu işin içinde mi? Haberdar değillerse, cevabını versinler. Bu konu geçtiğinde, gözlerimin içinde çakan şimşekleri herkes görsün. Benim kişisel alanıma, benim kişisel sürecime müdahale etme densizliğine, ahlaksızlığını gösteren, devletin hangi kademesinde kim varsa, hesabını verecek. Ama bugün ama yarın. Dolayısıyla, yediğimiz yemeğin hala konuşulması, boş işleri olan insanların işi. Ekrem İmamoğlu, aşağı, Ekrem İmamoğlu yukarı. Başka dertleri yok. Çünkü İstanbul canlarını çok yaktı. Onun acısı nasıl bir acıymış ki, bu kadar basit bir meseleye bile günlerce konuşmayı göze alabiliyorlar. Siyasette ahlak sorunu yaşanıyor. Bir çocuğun niçin bu şekilde konuşturulduğu dile gelmiyor. Yani biz siyasette ahlakı unutmuşuz. Çocuğu siyasete alet etmişiz. Ben, bir tane kanalda konuşulduğunu görmedim. Hala yemek! Utanmazlığa bakar mısınız ya? Kimse bundan bahsetmiyor. Çocuk. Yani şu kadar bir çocuk. Trabzon'da, çocukluğumda en kötü şey, kötü kelime kullanmadır. Öyle büyüdüm. Kötü kelime kullanmadım. Ahlaklı bir ortamda büyüdüm. Köyümde de öyleydim, ilkokulumda da öyleydim, ortaokulumda da öyleydim, lisede de öyleydim. Bu çocuğu, böyle bir sürece nasıl alet ederler? Ahlaktan nasıl uzaklaşırız? Kibirli, tehdit eden, kötü dil kullanan bir sürece nasıl geldik biz Allah aşkına? İstanbul'da İstanbul.
İMZALAYIN ŞU 300 OTOBÜSÜN İZNİNİ; GENE KONUŞUN: Ben dedim ki; ‘Seçildik. Şanslıyız bak İstanbul'da Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapmış Sayın Cumhurbaşkanımız, İstanbul'a ağabeylik yapar, sorunları konuşuruz. Hem yaşına hürmeten hem deneyimine hürmeten, ‘İstanbul sevdam’ diyen bir süreçte ortak akılla işler üretiriz.’ Böyle düşünürken; bütün engellemeleri yaşayan, İstanbul’un önüne taş koyan… Madem benim miting meydanlarında konuşacaksınız ya da salon toplantılarınızda konuşacaksınız ya da grup toplantılarınızda konuşacaksınız; imzalayın şu 300 otobüsün iznini. İmzalayın metrobüsün iznini, Beylikdüzü metrosunun ve diğer metroların borçlanmalarını. Meclis’teki tıkanmaları yapmayın. İşte İSKİ'nin bütçe daralmasını yaşatmayın bize. 2,5-3 senedir, artışlara rağmen, İSKİ'ye komik komik zamlar verildi. En son alınan kararla indirim yapıldı. Bunları yapmayın. Gene konuşun be kardeşim. Eleştirin. Böyle bir şey olmaz.
DİPLOMATİK BİR KRİZ İÇERİYOR: (Erdoğan'ın Trabzon'da sahneye çıkardığı çocuk) Şu anda memleketin konuşacak önemli 3 hususu var. Siyasette ahlak sorunu. O küçücük çocuğumuzdan yola çıkarak bunu söylüyorum. Ve bunun Trabzon'da, benim memleketimde yapılmasını da ayrıca kınıyorum. Hiçbir 81 ilimizde yapılamaz. Ayrıca oranın bir çocuğu olarak bunu söylüyorum. Büyük, çok kötü bir şov yapılarak orada, o insanları da zan altında bırakılmıştır. Kınıyorum buradan. Ahlak sorunu konuşulmalıdır. İkincisi; kişisel hayatlara müdahale üzerinden yarın başımıza gelebilecek büyük tehditlerin şimdiden bertaraf edilmesi üzerine, bu hukuki sorun, bu FETÖ taktiği -adına ne derseniz deyin- başka taktikler… Ben anlamıyorum onlardan. Bu süreçler konuşulmalıdır. Üçüncüsü de; eğer İstanbul'daysak, İstanbul'un engellenmeme, işine destek olunma süreci tartışılmalı, konuşulmalıdır. Ondan sonra gidin, ne yapıyorsanız yapın. Muhalefetinizi yapın. Nedir bu? Kibirli bir dil, tavır vesaire… Bunları konuşun. Bırakın yemeğe. Evet yendi, bitti. Bir de diplomatik bir kriz içeriyor. Yani takip ettiğiniz sürecin içinde bir de Türkiye'nin en yoğun ilişkilerinin olduğu bir ülkenin büyükelçisi var. Bizi takip eden o kamerada, kayıt alınan o kamerada bu görüntüler de vardı. Yani biraz daha pervasız davransalar, belki de onu da göstereceklerdi.
HER VATANDAŞIMIZ KENDİ DİLİNDE TÜRKÜSÜNÜ DE SÖYLER: (İstiklal Caddesi’nde Kürtçe müziğe engel) Bu ülkede yaşayan her vatandaşımız, herkes kendi dilinde, her yerinde türküsünü de söyler, şiirini de okur, eğlencesini de yapar kardeşim. Bu noktada, benim gördüğüm kadarıyla, emniyetin yaptığı bir açıklama var; ‘Böyle bir kastı asla yoktur’ diye. Ben onu muteber görüyorum. Akılcı görüyorum ve onu muhatap alıyorum. Kişisel hatalar varsa da onunla ilgili soruşturmalar vesaireler açılır, bakılır. Ben, emniyetin açıklamasını muteber görüyorum. Doğru bir açıklamadır. Bu memlekette yaşayan her vatandaşımız, kendi dilinde türküsünü de söyler, şiirini de okur, yazısını da yazar. Nokta. Bunu tartışmaya gerek yok. Yirmi birinci yüzyıldayız. (HABER MERKEZİ)